Akıl Tutulması Yaşanan Bir Dönemde Sabit Kadem Kalabilmek
Bundan yaklaşık on yıl öncesi…
F.Gülen cemaatine bağlı bir arkadaşın annesi ve yine aynı cemaatten bir başka hanım ile aramızda bir diyalog geçti.
O gün neredeyse sıfıra yakın bilgimle ona şunu anlatmaya çalışıyordum;
“Biz bu dinden istediğimiz gibi taviz veremeyiz!” Tabi malum cemaatte cevaplar hazır;
“Birilerini kurtarmak için kendimizden de –Tam Türkçesi dinimizden- fedakarlık etmeliyiz.
Onlar baş örtüsünden taviz verecekler, o okullara girecekler ve orada imana susamış yürekleri cezb edecekler(!) Birkaç kelime anlatmaya çalıştım eksik siyer ve Sahabe bilgimle. “Allah Rasulunün sallallahu aleyhi ve sellem sahabesi böyle yapmadılar.” diyebildim. Bir de üstad Saîd Nursî'ye ait olduğu bilinen “Bu sarık bu başla beraber çıkar.” mealindeki kelimeler döküldü dilimden.
Bu olaydan bir süre sonra üzerimde çok büyük emeği olan Nedim Urhan Hocam (sellemehullah) ile yaptığımız bir derste, usül kaidelerinden birini duyduğumda bu noktada aydınlanma yaşadım. Şöyle diyordu kaidede; ”Def-i mefsedet, celb-i menfaatten evladır.” Özetle şu manaya geliyor; “Zararlı şeyleri uzaklaştırmak, faydalı şeyleri elde etmekten daha mühim ve önceliklidir. Şerîat yaşanmadan mânevî derecenin yükselmesi mümkün değildir. Eğer bir mefsedetle bir maslahat çakışırsa, o mevzudaki mefsedeti ortadan kaldırmak esastır”
Yani; başını aç tebliğ yap, namazı terk et askeriyede bir rütbe sahibi ol, cumalara gitme itibar sahibi bir makam sahibi ol… Bu kaideyle tamamen çelişen sözler ve eylemlerdi. Bu akıl tutulmasının bugün şu zihniyette zirve yaptığını görüyoruz; “Hizmet yolunda cennetim feda olsun, cehenneme güler geçerim.” Estağfirullah’el-Azîm.
Oysa bizim tebliğ anlayışımız; nefsimizi, ehlimizi ve çevremizi azaptan korumaya yönelikti.
“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. O ateşin başında gâyet katı, çetin, Allah’ın kendilerine verdiği emirlere karşı gelmeyen ve kendilerine emredilen şeyi yapan melekler vardır.” Tahrim 6
Cennetlere koşmak içindi.
“Rabbinizin bağışına, genişliği göklerle yer arası kadar olan ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun.” Âli İmran 133
F.Gülen cemaatine bağlı bir arkadaşın annesi ve yine aynı cemaatten bir başka hanım ile aramızda bir diyalog geçti.
O gün neredeyse sıfıra yakın bilgimle ona şunu anlatmaya çalışıyordum;
“Biz bu dinden istediğimiz gibi taviz veremeyiz!” Tabi malum cemaatte cevaplar hazır;
“Birilerini kurtarmak için kendimizden de –Tam Türkçesi dinimizden- fedakarlık etmeliyiz.
Onlar baş örtüsünden taviz verecekler, o okullara girecekler ve orada imana susamış yürekleri cezb edecekler(!) Birkaç kelime anlatmaya çalıştım eksik siyer ve Sahabe bilgimle. “Allah Rasulunün sallallahu aleyhi ve sellem sahabesi böyle yapmadılar.” diyebildim. Bir de üstad Saîd Nursî'ye ait olduğu bilinen “Bu sarık bu başla beraber çıkar.” mealindeki kelimeler döküldü dilimden.
Bu olaydan bir süre sonra üzerimde çok büyük emeği olan Nedim Urhan Hocam (sellemehullah) ile yaptığımız bir derste, usül kaidelerinden birini duyduğumda bu noktada aydınlanma yaşadım. Şöyle diyordu kaidede; ”Def-i mefsedet, celb-i menfaatten evladır.” Özetle şu manaya geliyor; “Zararlı şeyleri uzaklaştırmak, faydalı şeyleri elde etmekten daha mühim ve önceliklidir. Şerîat yaşanmadan mânevî derecenin yükselmesi mümkün değildir. Eğer bir mefsedetle bir maslahat çakışırsa, o mevzudaki mefsedeti ortadan kaldırmak esastır”
Yani; başını aç tebliğ yap, namazı terk et askeriyede bir rütbe sahibi ol, cumalara gitme itibar sahibi bir makam sahibi ol… Bu kaideyle tamamen çelişen sözler ve eylemlerdi. Bu akıl tutulmasının bugün şu zihniyette zirve yaptığını görüyoruz; “Hizmet yolunda cennetim feda olsun, cehenneme güler geçerim.” Estağfirullah’el-Azîm.
Oysa bizim tebliğ anlayışımız; nefsimizi, ehlimizi ve çevremizi azaptan korumaya yönelikti.
“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. O ateşin başında gâyet katı, çetin, Allah’ın kendilerine verdiği emirlere karşı gelmeyen ve kendilerine emredilen şeyi yapan melekler vardır.” Tahrim 6
Cennetlere koşmak içindi.
“Rabbinizin bağışına, genişliği göklerle yer arası kadar olan ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun.” Âli İmran 133
İkinci sıkıntı duyduğum nokta da şudur;
Bir grup da var ki; eline fırsatı geçirmişken; küfür, hakaret ve ağızına ne gelirse söylemekten geri durmuyorlar.-Şer’i ceza neyse onun uygulanmasını bu durumun dışında tutuyorum.- Yahu o insanlar dünyanın en büyük günahını dahi işlemiş olsalar, yaptıklarıyla firavuna rakip dahi olsalar “Ona yumuşak söz söyleyin. Belki öğüt alır, yahut korkar.” (Taha 44) diye emrolunan Musa aleyhisselam ve Harun aleyhisselam’ın metodunu nereye koyacağız? Aralarında pişman olup, tevbe etmek isteyenleri şeytana mı teslim edeceğiz?
Bir grup da var ki; eline fırsatı geçirmişken; küfür, hakaret ve ağızına ne gelirse söylemekten geri durmuyorlar.-Şer’i ceza neyse onun uygulanmasını bu durumun dışında tutuyorum.- Yahu o insanlar dünyanın en büyük günahını dahi işlemiş olsalar, yaptıklarıyla firavuna rakip dahi olsalar “Ona yumuşak söz söyleyin. Belki öğüt alır, yahut korkar.” (Taha 44) diye emrolunan Musa aleyhisselam ve Harun aleyhisselam’ın metodunu nereye koyacağız? Aralarında pişman olup, tevbe etmek isteyenleri şeytana mı teslim edeceğiz?
Üçüncü ve son olarak da;
Korkuyorum… Kimin yola ne niyetle çıktığını Allah teala bilir ancak; farkında olarak ya da olmayarak gelinebilecek nokta beni çok korkutuyor ve dualar ediyorum, Allah tealanın kitabında öğrettiği şekilde “Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi eğriltme.” Âli İmran 8
Ve Rasulullah aleyhisselatu vesselamın lisanıyla “Ey kalpleri hâlden hâle çeviren Allah'ım, kalbimi dinin üzere sabit kıl. “
Tirmizî, Deavât,124
Velhamdu lillahi Rabbil Âlemin.
Korkuyorum… Kimin yola ne niyetle çıktığını Allah teala bilir ancak; farkında olarak ya da olmayarak gelinebilecek nokta beni çok korkutuyor ve dualar ediyorum, Allah tealanın kitabında öğrettiği şekilde “Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi eğriltme.” Âli İmran 8
Ve Rasulullah aleyhisselatu vesselamın lisanıyla “Ey kalpleri hâlden hâle çeviren Allah'ım, kalbimi dinin üzere sabit kıl. “
Tirmizî, Deavât,124
Velhamdu lillahi Rabbil Âlemin.
Yorumlar
Yorum Gönder